(Under construction)
2025 @ All rights reserved.
Bu sunum, cerrahi tedavinin etkinliğini (ES) ve takip kalitesini (QF) değerlendirerek, farklı yaş gruplarında gerçekleştirilen ameliyatların sayısını ve genel değerlendirmeleri yetişkinliğe kadar takip etmektedir.
EMRFA sistemimizde hastalar, yarık şiddetine dayalı bir puanlama sistemi ve cerrahi sonrası oluşan defektlere göre sonuç puanlama sistemi ile sınıflandırılmaktadır. Dudak-burun bölgesi, damaktan ayrı olarak analiz edilmektedir. ES, ortalama ameliyat sayısını aşan durumlarda “düşük” olarak, daha az ameliyatla mükemmel veya iyi sonuçlar elde edildiğinde ise “yüksek” olarak sınıflandırılmaktadır.
EMRFA sistemimizde kayıtlı 1.600 hastanın 1.320’sinde yarık dudak ve damak bulunmaktadır. Bunlar arasında 18-30 yaş aralığında 214 hasta yer almaktadır. Protokolümüze göre dudak-burun cerrahisinde etkinliği iyi kabul edilen ameliyat sayıları şu şekildedir: hafif vakalar için 2, orta şiddetli vakalar için 3, ağır vakalar için 4 ve çok ağır vakalar için 5 ameliyat. Damak cerrahisi için, ortalama 2 ameliyat iyi ES olarak değerlendirilmektedir.
Takip kalitesi (QF), hastanın en az 3 veya daha fazla genel değerlendirme (GA) alması ve bunların en az 2’sinin tüm uzmanlık alanlarında tamamlanması durumunda “mükemmel” olarak sınıflandırılmaktadır. En az 2 GA almış ve bunlardan en az biri her uzmanlık alanında tamamlanmışsa “çok iyi”, 2 veya daha fazla GA almış ancak eksikse “iyi”, yalnızca 1 veya daha az GA almışsa “zayıf” takip olarak değerlendirilmektedir.
Bu iki parametre için normların, daha ayrıntılı analizlerden sonra iyileştirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, bu yaklaşımın ortodonti, konuşma terapisi ve KBB gibi diğer uzmanlık alanlarına da uygulanması düşünülmektedir.
Profesör Youri Anastassov, 1996 yılından itibaren Bulgaristan’ın Plovdiv kentindeki Tıp Üniversitesi Hastanesi Plastik ve Kraniyofasiyal Birimi Başkanıdır. Son 20 yılda ülkedeki yüz anomalisi vakalarının %90’ı burada tedavi edilmiştir. Plastik cerrahi ve yüz anomalileri üzerine temel eğitimini, Fransa’nın Lille kentinde Profesör Philippe Pellerin ile almıştır. 1995 yılında “Yarık dudak ve damaklı çocuklarda klinik ve laboratuvar çalışmaları” konulu tezini, 2009 yılında ise “Yüz anomalili hastalarda multidisipliner tedavi” konulu tezini tamamlamıştır.
1996 yılında Yüz Anomalileri Derneği (ALA)’nin kurucu üyelerinden biri olmuştur. ALA, 2000 yılından itibaren SmileTrain, 2009 yılından itibaren ise ECO ve Transforming Faces ile ortaklık yapmaktadır. ALA, 2010 yılından itibaren ebeveynler, konuşma terapistleri, beslenme uzmanları, ortodontistler, KBB doktorları için ulusal bir ağ oluşturmuş ve yüz anomalileri için bir elektronik tıbbi kayıt (EMR) sistemi geliştirmiştir.
Vefa Lisesinden 1979 tarihinde mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesinde Tıp eğitimine başladı. 1985 yılında Tıp Fakültesini bitirdikten sonra Amasya SSK dispanserinde zorunlu hizmet görevine başladı. 1987 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Ana Bilim dalında uzmanlık eğitimine başladı ve 1993 yılında Plastik Cerrahi uzmanı oldu. Aynı yıl Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Ana Bilim dalında Başasistan olarak çalışmaya başladı. 1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri Houston MD Anderson Kanser merkezinde bulundu. 1999 yılında Doçent ve 2008 yılında Profesör ünvanını aldı. 2011 yılında El Cerrahisi uzmanı ve 2012 yılında Ağız, Çene ve Yüz Cerrahisi uzmanı oldu. 2002-2023 yılları arasında Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Ana Bilim Dalı, El Cerrahisi Bilim Dalı ve Ağız, Yüz ve Çene Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı görevlerinde bulundu.
Özellikle Pediatrik Plastik Cerrahi, Konjenital anomaliler, damar anomalileri ile ilgilenmekle birlikte Deri kanserleri ve Malin melanomun cerrahi tedavisi konusunda da yoğun tecrübeye sahiptir. Prof. Dr. Yağmur Aydın’ın çok sayıda ulusal ve uluslar arası yayını bulunmaktadır.
Üç Boyutlu Yazıcı teknolojisi, tıp ve diş hekimliği alanlarında devrim niteliğinde yenilikler sunmaktadır. Dudak damak yarıklı yenidoğanların cerrahi müdahale öncesi tedavisinde önemli bir aşama olan Nazoalveolar Şekillendirme uygulamaları, bu teknolojiden önemli ölçüde fayda sağlamaktadır. Üç Boyutlu Yazıcılarla üretilen Nazoalveolar Şekillendirme apareyleri, hastaya özel tasarımlar ve yüksek hassasiyetle üretim imkânı sunarak tedavi süreçlerini hızlandırmakta, klinik sonuçları iyileştirmektedir. Geleneksel laboratuvar süreçlerine kıyasla bu yöntem, daha kısa üretim süreleri ve artan hasta memnuniyeti sağlamaktadır. Bu sunumda, 3 Boyutlu Yazıcılarla üretilen Nazoalveolar Şekillendirme apareylerinin klinik uygulamaları, tedaviye sağladığı katkılar ve bu teknolojinin gelecekteki potansiyeli güncel literatür ve klinik bulgularla değerlendirilecektir.
S. Kutalmış BÜYÜK
Ordu Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti AD.
S. Kutalmış BÜYÜK, Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nden mezun olduktan sonra, Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Ortodonti Anabilim Dalı’nda Doktora eğitimini tamamlayarak Ortodonti Uzmanı olmaya hak kazanmıştır. 2020 yılında Ortodonti alanında Doçentlik unvanı almıştır. Hâlen, Ordu Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı’nda Öğretim Üyesi ve Anabilim Dalı Başkanı olarak çalışmaktadır. 2023 yılında 3 Boyutlu Yazıcı teknolojileri üreten TeknoPark destekli 3DENTISTRY Girişim Eğitim Danışmanlık Araştırma Geliştirme Tasarım Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinin kurucuları arasında yer almıştır. S. Kutalmış BÜYÜK’ün Science Citation Index- Expanded ve diğer dergilerde yayımlanmış yüzden fazla diş hekimliği alanı ile ilgili makalesi bulunmaktadır. Başlıca çalışma alanları; Ortodontide 3 Boyutlu Tasarım, Diş Hekimliğinde 3 Boyutlu Yazıcılar, Nazoalveolar Molding Uygulamaları, Ortodontide Hızlandırılmış Diş Hareketi Yöntemleri ve Ortodontik Şeffaf Plaklardır.
Özet:
Giriş: Dudak damak yarığı en sık görülen doğum defektleri arasındadır. Bu durum yarıkla dünyaya gelen bireyde fiziksel görünüm, beslenme, ortodonti, işitme ve konuşmada bazı problemlere sebep olabilir. Damak ameliyatı sonrasında bireylerin yaklaşık %20-%30’unda velofarengeal disfonksiyon (VFD) görülebilir. Velofarengeal mekanizmanın doğru çalışamamasından kaynaklı ağız içerisine gelmesi gereken hava basıncı nazal kaviteye kaçarak burundan çıkar ve nazal bir konuşmaya neden olur. VFD’nin etiyolojisine bakıldığında, velofarengeal yetmezlik, velofarengeal yetersizlik, velofarengeal yanlış öğrenme gibi çeşitli terimlerle adlandırılmıştır. VFD sebebi ile zorunlu ve telafi edici artikülasyon hataları sonucunda konuşma üretimi çeşitli yollarla etkilenir. Bu etkilenimlerin düzeltilmesi için cerrahi ve/veya ortodontik müdahaleler veya konuşma terapisi etkili yollardandır.
Method: Bu bilgiler doğrultusunda, ünitemize başvuran VFD tanılı yetişkin vakalardan 2 tanesi örnek olarak sunulacaktır. Bu vakalar cerrahi müdahale sonrasında konuşma terapisi için başvurmuştur. Buna yönelik olarak vakalar, transoral muayene, algısal değerlendirme ve nasoendoskopi ile muayene edilmiş ve konuşma üretimindeki hataları detaylı değerlendirmek için vakalara artikülasyon testi uygulanmıştır. Her bir vaka ile haftada bir kez düzenli olarak konuşma terapisi uygulanmıştır.
Sonuç: Cerrahi müdahale sonrasında başvuran vakalarda, terapi süreçleri sonucunda doğru ve anlaşılır konuşma üretimlerini spontan konuşmasına genellemesi ile terapi süreci sonlandırılmış ve kontroller şeklinde görüşmelere devam edilmiştir.
Sonuçlar: VFD’nin düzeltilmesi, katılımcıların velofaringeal kapanışa ulaşmak için daha normal anatomiye sahip olması nedeniyle telafi edici artikülasyon bozukluğunun düzeltilmesine yardımcı olabilir. Bu bulgular, VFD’nin düzeltilmesinin telafi edici artikülasyon bozukluğunu tedavi etmek için gereken konuşma terapisi miktarını azaltabileceğini göstermektedir. Literatürde genelde daha küçük yaş grubu ile gerçekleştirilen uygulamalara bakıldığında kliniğimizde daha büyük vakalara uygulanan VFD cerrahisi ve sonrasındaki konuşma terapileri uygulamaları sonucunda görülüyor ki, yaşı büyük bireyler yaşları nedeniyle VFD cerrahisinden fayda görmeyecekleri varsayımıyla reddedilmemelidir.
Karma dişlenme döneminde ortodontik tedavi ile birlikte uygulanan alveolar kemik grefti, alveolar yarık rekonstrüksiyonu için altın standarttır. İliak kortikokansellöz kemik yaygın olarak kabul edilen donör bölgedir. Başlıca dezavantajları greft rezorpsiyon oranının öngörülemezliği, greft kaybına bağlı reoperasyonlar ve greftin medial rezorpsiyonunun yarık bölgesinde çentiklenmeye neden olmasıdır.
Alveolar arkı yeniden yapılandırmak için iliak kemikten alınan kortikokansellöz kemik grefti kullanılarak mikroplaklar ve vidalarla rijit internal fiksasyon uygulandı. Kemik grefti başarısı ameliyat sonrası altı ila dokuzuncu aylarda Enemark derecelendirme sistemi ve ortopantomografi kullanılarak değerlendirildi. Tüm greftlerin viabilitesi olumlu olarak değerlendirildi.
Cerrahi yöntem, plastik cerrahinin temel prensiplerinden biri olan benzerin benzeri ile onarılması fikrine dayanmaktadır. Birincil amaç maksiller alveolün kortikal devamlılığını sağlamaktı. Greft revaskülarizasyonu, kemik greftinin rijit internal fiksasyonu ile hareketlenmesinin engellenmesi ve alıcı bölgedeki travmanın en aza indirilmesiyle en üst düzeye çıkarıldı. Bu teknikle, yarık bölgesinde çentiklenmeyi önlemek, dikey yüksekliği korumak ve diş sürmesi ve sonraki ortodontik tedavi için en uygun koşulları sağlamak mümkün olabilir.
Cenk Demirdöver, 1995 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi eğitimini Dokuz Eylül Üniversitesi’nde tamamladı. 2007-2023 yılları arasında aynı klinikte çalıştı ve şu anda özel muayenehanesinde çalışmaktadır.
Dr. Demirdover, rekonstrüktif mikrocerrahi, el cerrahisi, maksillofasiyal cerrahi, konjenital anomaliler, transseksüel cerrahi ve estetik cerrahi dahil olmak üzere geniş bir prosedür yelpazesi uygulamaktadır.
Kendisi 2004 yılından beri EBOPRAS (Avrupa Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Kurulu) üyesidir. EBOPRAS ve Türk Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği’nin 2022 ve 2024 yılları için Başkanlığını yapmıştır. ESPRAS (European Society of Plastic Reconstructive and Aesthetic Surgery) Genel Sekreteri ve ISAPS (International Society of Aesthetic Plastic Surgery) Üyelik Komitesi üyesidir.
Dr. Demirdöver, Türk Plastik Cerrahi Dergisi’nin Baş Editörüdür.
Evli ve bir kız çocuğu babasıdır.
Pierre Robin Sekansı (PRS) yenidoğan döneminde ciddi düzeyde solunum ve beslenme problemlerine yol açabilen, erken dönemde cerrahi ve cerrahi dışı tedaviler gerektirebilen bir klinik tablodur.
Bu sunumda, PRS’li bebeklerde cerrahi dışı yaklaşımlardan biri olan ve ilk kez Almanya’nın Tübingen Üniversitesi’nde tanımlanan Tübingen palatal plağının uygulamalarına ilişkin klinik deneyimler, plak üretiminde kullanılan konvansiyonel ve dijital ölçü yöntemleri, velar uzantının tasarımı, plak konumunun radyolojik takibi ve aile geri bildirimleri paylaşılacaktır.
1992’de İstanbul Üniversitesi’nde diş hekimliği eğitimini, 1999’da Marmara
Üniversitesi’nde ortodonti doktorasını tamamladı. 2009’da doçent, 2014’te profesör oldu. 2001-2008
yıllarında Marmara Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak, 2010-2014 yıllarında Dentistanbul’da
ortodonti bölüm başkanı olarak çalıştı. 2014’ten beri Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi
Ortodonti Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapıyor.
Güncel ortodontik tedavi yöntemleri, dijital iş akışı, lingual ortodonti, çene eklemi bozuklukları ve ortognatik cerrahi dışında, özellikle dudak-damak yarığının yenidoğan dönemindeki tedavisi alanında çalışıyor.
Eski çağlardan beri bilinen ve baş boyun bölgesinin en yaygın görülen konjenital anomalilerden biridir. Dudak damak yarıkları gebeliğin 7-12. haftalarında etkilerini göstermektedir. Bu anomaliler, çevresel ve genetik faktörlerin etkisiyle meydana gelmektedir (Gosa ve ark., 2017; Öztürk, 2017). Dudak damak yarıklı bebek sahibi olmak ailelerin yaşamında önemli sorunlara neden olmaktadır (Martin & Greatrex-White, 2014; Gottschlich ve ark., 2018). Emme ve/veya konuşma bozukluğu, sağırlık, maloklüzyon, büyük yüz deformitesi ve ciddi psikolojik sorunlar gibi çeşitli sonuçlara yol açabilir ve tüm bunlar aile üzerinde büyük stres yaratır (Kaul, ve ark. 2017). Ayrıca dudak damak yarığı yenidoğanda beslenmeyi de olumsuz etkilediği için beslenme yetersizliğine yol açabilir (Kaul, ve ark., 2017). Fonksiyonel, estetik, sosyal ve psikolojik ihtiyaçların tümünün karşılanması için cerrahi tedavi öncesi bu bebeklerin en kısa zamanda profesyonel beslenme yardımı alması gerekmektedir. Yutma sorunu olmayan bu bebeklerin anatomik bozukluk nedeniyle ağız içindeki basıncı oluşturamadıkları için emme fonksiyonları yetersizdir (Reid ve ark., 2007). Dolayısıyla dudak damak yarıklı bebeklerin sorunları içinde en önemlisi beslenmedir (Redford-Badwal et al., 2003). Beslenme yetersizliği bebeğin cerrahi onarım için gerekli olan ve istenen ağırlığa ulaşmasına engel olmaktadır (Duarte ve ark., 2016; Baylis ve ark., 2018). (Ize-Iyamu ve Saheeb, 2011; Duarte ve ark., 2016; Goyal ve ark., 2012). Bu durum, bebeğin normal büyüme gelişmesinin sürdürülememesine neden olabilir (Baylis ve ark., 2018; Duarte ve ark., 2016).
Beslenme sorunlarının öncelikli olduğu bu bebeklere bütüncül hemşirelik yaklaşımı ile ailelerle iş birliği yapmak gerekir. Bebeklerin yeterli beslenmesi ve büyüme gelişmelerinin desteklenmesi çok önemlidir. Ailelerin ve bebeğin bakımı için gerekli desteğin sağlanması açısından bu zorunludur (Burca ve ark., 2016). Sağlıklı her yenidoğanın beslenmesi için en iyi yöntem annenin emzirmesi olduğu halde maalesef dudak damak yarıklı bebekler emzirilememektedir (McKinney ve ark., 2016). Bu durumda sağılan anne sütü veya formül mamalar uygun bir yöntem yardımı ile bebeğe verilebilirler (Anastassov ve Joos, 2001). Annesi tarafından emzirilemeyen bu bebeklerin beslenme eğitimi ve danışmanlığı alması anne – bebek bağlanması için de çok önemlidir.
Beslenme eğitimi ve danışmanlığının beslenme başarısını sağlamak için bazı strateji ve teknikler kullanılabilir (Dailey, 2003; Peterson-Falzoneve ark., 2016; Masarei ve ark., 2007). Literatürde beslenme yöntemleri ile yapılan çalışmalarda ne yazık ki bu yöntemlerden herhangi birinin tek başına yeterli olmadığı saptanmıştır (Bessell ve ark., 2011; Kartal Erdost & Gözen, 2021). Bu durumda beslenmeyi kolaylaştırmak ve beslenme başarısını artırmak için bazı ilave strateji ve teknikler uygulanabilir (Masarei ve ark., 2007; Dailey, 2013; Peterson-Falzone ve ark., 2016; Green & Resnick, 2021; Sırıken ve ark., 2021). Bunlar, gövde ve başa yastık desteği ile bebeği yarı oturur 45-60° dik pozisyona getirmek (Thomas, 2007; Sai Sankar ve ark., 2012), elle çenenin ve yanağın desteklenmesi, uzanma veya yan yatma pozisyonu gibi teknikler uygulanabilir (Katge ve ark, 2014; Burca ve ark., 2016; Eltayeb ve ark., 2022). Aşırı hava alımını ve bebeğin yorgunluğunu önlemek için sık sık gazını çıkarmak, beslenme süresini 20-30 dakika ile sınırlamak gibi yöntemler yararlı olacaktır (Dailey, 2003; Peterson-Falzone ve ark., 2016; Turner ve ark., 2001).
Lütfi Eroğlu1, Engin Selamioğlu2, Ümit Eyüpoğlu3, Mehmet Berke Göztepe3, Yağız Berk Eroğlu4
1Özel Muayenehane, İstanbul
2Haliç Üniversitesi, Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi AD, İstanbul
3 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi AD, Samsun
4 Cumhuriyet Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi AD, Sivas
Amaç: Yarık dudak hastalarında alar taban ve nostril tabanının asimetrisi ve depresyonu ortak görülen problemlerden biridir. Bu çalışmada inkomplet yarık dudak hastalarının primer operasyonlarında ve sekonder dudak yarığı deformitesi hastalarının dudak revizyonu operasyonlarında, alar taban ve nostril tabanını, dezepitelize edilmiş kas-deri flebi ile yükseltmek amaçlanmıştır.
Yöntem: 2012-2022 yılları arasında 7 primer inkomplet unilateral dudak yarığı hastası (ortalama yaş 3,4 ay) ve 14 sekonder dudak yarığı deformitesi hastası (ortalama yaş 22,5) olacak şekilde toplamda 21 hasta retrospektif olarak çalışmaya dahil edilmiştir. Unilateral dudak yarığı hastalarında sağlam kısımdan dezepitelize edilen kas-deri flebi ve sekonder hastalarda skar hattı altından dezepitelize edilen kas-deri flebi nostril tabanı ve alar taban altında görülen depresyon deformitesini önlemek amacıyla cilt altına yerleştirilmiştir. Cerrahinin etkisi klinik muayene ve hasta fotoğrafları üzerinden değerlendirilmiştir.
Bulgular: Tanımlanan operasyon yönteminin, klinik muayene bulguları ile değerlendirildiğinde; 21 hastada alar taban simetrisini sağlamada ve nostril tabanındaki yükseklik oluşturmada etkili olduğu görülmüştür Klinik muayene ile cerrahinin etkisi operasyon sonrası takip sürecinde gözlemlenmiştir.
Sonuç: Bu çalışmada primer unilateral inkomplet yarık dudak hastalarında ve sekonder yarık dudak hastalarında görülen alar taban ve nostril tabanı depresyonunda, dezepitelize edilerek kullanılan kas-deri flebi ile başarılı şekilde ilerleme sağlanmıştır. Nostril tabanında yükseklik oluşturmak, alar taban simetrisini sağlamak ve yarık dudak hastalarındaki estetik sonuçları arttırmak için faydalı, etkili ve güvenli bir method olduğunu düşünmekteyiz.
Anahtar Sözcükler: Alar taban, Yarık dudak, Dezepitelize flep
Kaynaklar:
1- Agarwal R, Bhatnagar SK, Pandey SD, Singh AK, Chandra R. Nasal sill augmentation in adult incomplete cleft lip nose deformity using superiorly based turn over orbicularis oris muscle flap: an anatomic approach. Plast Reconstr Surg. 1998 Oct;102(5):1350-7; discussion 1358-9. doi: 10.1097/00006534-199810000-00005. PMID: 9773989.
2- Nadjmi N, Amadori S, Van de Casteele E. Secondary Cleft Lip Reconstruction and the Use of Pedicled, Deepithelialized Scar Tissue. Plast Reconstr Surg Glob Open. 2016 Oct 25;4(10):e1061. doi: 10.1097/GOX.0000000000001061. PMID: 27826467; PMCID: PMC5096522.
3- Sherif MM. A Subcutaneous Alar Base (SCAB) flap to restore symmetry of the ala in primary cleft-lip nose repair. Ann Plast Surg. 2014 Dec;73(6):652-8. doi: 10.1097/SAP.0b013e3182858717. PMID: 24905135.
4- Wu D, Wang G, Ouyang N, Lin Y, Chen Y, Dai J. Subcutaneous C Shape Muscular Flap for Correcting the Depression of Alar Base in Affected Side in Patients With Unilateral Complete Cleft Lip/Palate During Primary Surgery. J Craniofac Surg. 2017 Jun;28(4):1078-1080. doi: 10.1097/SCS.0000000000003623. PMID: 28230602.
Dudak damak yarıklı bireylerde doğumu takiben yarığın sebep olduğu deformiteyi azaltabilmek için uzun yıllardır ortopedik amaçlı birçok yöntem kullanılmıştır. İlk modern uygulamalar Dr. Mc Neil ile başlamış, pasif plaklar (Hotz), pin retansiyonlu apareyler ve daha sonra nazal bölgenin de şekillendirildiği Nasoalveolar Molding yaklaşımı ve bunların modifikasyonları tanıtılmıştır. Dudak damak yarıklı bireylerde yarık tipi ve şiddeti çok farklılık gösterebildiği için bu skalada hafif vakalardan şiddetli vakalara doğru geldikçe ortopedik şekillendirme ihtiyacı daha çok gerekmektedir. Bununla birlikte şiddetli vakalarda da ortopedik olarak şekillendirme yapmak daha güç olmaktadır. Özellikle premaksillanın aşırı fırlak, rotasyonlu veya kollabe lateral segmentler varlığında aparey hazırlığı ve kullanılması sırasında bazı modifikasyonlar gerekebilmektedir. Bu nedenle farklı vakalarda ortopedik tedavi yaklaşımları, bu tedaviden beklenen faydalar ve ortopedik tedavi sınırları, nasoalveolar molding tedavisinin sınırlılıkları sunulacaktır. Bunun haricinde uzun dönemde orta yüz büyümesine olan etkileri ve bu tedavi sırasında karşılaşılabilecek problemlere de değinilecektir.
Prof. Dr. Elçin Esenlik Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi mezunu ve Ankara Üniversitesi Ortodonti anabilim dalı doktoralıdır. Süleyman Demirel Üniversitesi’nde çalışmakta iken Doçentlik ünvanı, Akdeniz Üniversitesi’nde ise Profesör ünvanını almıştır. Birçok ulusal ve uluslar arası bilimsel toplantılarda davetli konuşmacı ve moderatör olarak yer almakta, uluslar arası projelerde yürütücülük ve araştırmacı olarak görev almaktadır. Daha önce uluslar arası 3 tane bilimsel kongre düzenlemiştir. Toplumsal projelerde yer almaktadır. 39 tane danışmanlığında yürütülmüş ve tamamlanmış uzmanlık ve doktora tezi bulunmaktadır. 100 ün üzerinde uzman yetiştirmiştir. Akademide etik derneği aktif üyelerindendir. Kendi alanında 100 den fazla uluslar arası kongrelerde sunumu, 50 den fazla uluslar arası yayını ve ulusal dergilerde yayınlanmış çalışmaları bulunmaktadır. Şimdiye kadar binlerce hasta tedavisini tamamlamış, binin üzerinde de aktif hastanın tedavisini de devam ettirmektedir. Fonksiyonel ortopedi, ortognatik cerrahi, distraksiyon osteogenezis, hızlandırılmış diş hareketi, dudak damak yarıkları ve konjenital anomaliler üzerine çalışmaları yoğunlaşmıştır.
Amaç: Erişkin dudak damak yarıklı komplike vakalarda tedavi planı belirleyerek ilk başvurudan nihai ameliyatına kadar hastayı ekip olarak (Plastik cerrahi- Ortodonti- KBB) değerlendirmek ve en iyi sonucu almak.
Olgu: Yetersiz, yanlış ya da komplikasyonlarla iyileşen bazı olgular ile primer dudak damak yarığı ameliyatından sonra hastanın tedaviden kopması nedeniyle ile mevcut deformiteler hasta büyüdükçe şiddetlenmektedir. Geniş fistüller konuşma bozukluğu ve hijyen eksikliğine sebep olurken diğer yandan alveol arkında düzensizliklere, diş kaybına neden olmaktadır. Bir deformite diğerini tetikleyerek tedaviyi içinden çıkılmaz bir hale sokmaktadır. Hasta erişkin dönemde karşımıza çıktığında ise düzeltilmesi gereken birden fazla deformite birden fazla ameliyat ile mümkün alabilmektedir. Her ay düzenli olarak yaptığımız ‘kleft konseylerinde’ karşımıza çıkan zorlu vakalarda (ki bunlar geniş damak fistülleri, alveol arkı düzensizlikleri, çapraşık dişlenme, geniş alveol yarıkları, konuşma bozuklukları, ağır maksiller hipoplazinin eşlik ettiği sınıf III kapanış bozuklukları içermektedir) bir tedavi planı oluşturarak hangi hastanın hangi zaman aralıklarında ameliyatlarını olacağı Belirlenmektedir. Bu algotima sayesinde hem hasta ve yakınları uzun bir süreci kapsayacak tedaviden haberdar olmakta ve tedavide aksama olmaksızın deformitede düzelme sağlanmaktadır. Hastanın tedaviye uyumu kolaylaşmakta ve kendisindeki iyileşmenin sosyal hayatında olumlu etkisi görülmektedir. Ekibin ise hangi ameliyattan sonra hangisinin yapılacağının bilinmesi hastayı zaman kaybetmeden doğru şekilde bir sonraki ameliyata hazırlanabilmesini sağlamaktadır. Asistan eğitimi yapan ve sirkülasyonu hızlı olan kliniklerde belirli bir tedavi planının olması kolaylık saplamaktadır.
Sonuç: Belirlenen tedavi planı üzerinden yola çıkılarak hastaların tedaviye uyumu arttırılmış, ekibin bir sonraki aşamayı anlamasını kolaylaştırılmıştır.
Anahtar kelimeler: Alveolar yarık, yarık dudak damak, geniş damak fistülü, maksiller hipoplazi
2004 yılında Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldu.
2010 yılında uzmanlığını, 2020 yılında doçentliğini aldı. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsünde Adli Tıp Doktorasını tamamlayarak Adli Tıp Doktoru (PhD) ünvanını aldı. Meslek hayatının tamamını Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi AD’ da asistan doktor (2004-2010, uzman hekim (2011-2013), yardımcı doçent (2013-2020) ve doçent doktor (2020 -günümüz) olarak devam etmektedir. 2024 yılında İÜ AUZEF Sosyoloji bölümünü bitirdi.
Bu süre içinde;
2008 yılında 3 ay süreyle RWTH Aachen Üniversitesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi AD rekonstrüktif mikrocerrahi,
2010 yılında 2 ay Amerika da Sanctuary Clinic ve Renato Saltz Clinic te Meme, Yüz ve Vücut Estetiği,
2016 yılında 1 ay süreyle Seattle Children’s Hospital Kraniofasyal Kliniğinde Dudak Damak Yarıkları tedavisi,
2017 yılında 3 ay süreyle Hollanda Roterdam Erasmus Üniversitesi Kraniofasyal Departmanında Kraniosinostoz Tedavisi,
2018 de St Georgies Hastanesi Maksillofasyal Kliniğinde Maksillofasyal Cerrahi ve Ortognatik Cerrahi konularında deneyimini artırdı.
2013 yılında hem Ulusal (TPRECD) ve hem de Uluslararası (EBOPRAS) yeterlilik sertifikaları almıştır. 2021 yılında FACS (Fellow of American Collage of Surgeons) ünvanını almıştır.
Türk Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği (TPRECD) Etik Kurulu Üyesi, Estetik Plastik Cerrahi (EPCD) Yönetim Kurulu Üyesi, Rekonstrüktif Mikrocerrahi Derneği Denetim Kurulu Üyesidir.
Yara Bakımı ve Onarımı Derneği ile Dudak Damak Yarıkları Derneği aktif üyesi üyesidir.
American Collage of Surgeons, International Society of Aesthetic Plastic Surgery (ISAPS), American Cleft Palate Foundation, AO Craniofacial Surgery Foundation gibi uluslararası derneklerin aktif üyesidir.
Özel ilgi alanları; ‘Ortognatik cerrahi, Maksillofasyal cerrahi, Çene cerrahisi, Dudak-damak yarıkları, Doğumsal anomaliler, meme ve göğüs ön duvarı rekonstrüksiyonları, Kronik yara tedavisi ve onarımı, Estetik cerrahidir.
Eğitim
Lisans
Tıp Fakültesi Kocaeli Üniversitesi 1998-2004
Tıpta Uzmanlık
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi AD 2004-2010
Görevler Uzman Hekim
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi AD 2011-2013
Öğretim Üyesi
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi AD 2013-günümüz
Doçentlik
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi AD 2020
Adli Tıp Doktoru
İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü 2020
Sosyoloji
İstanbul Üniversitesi Açıktan ve Uzaktan Eğitim Fakültesi 2024
Arka Plan ve Amaçlar: Dudak ve damak yarıkları, en yaygın doğumsal anomalilerden biri olmaya devam etmektedir. Bilateral yarıklar, bu bozukluğun en karmaşık formu olarak kabul edilmektedir. 2022 yılında başlayan ve halen devam eden Rusya Federasyonu’nun askeri saldırganlığı nedeniyle, bu patolojiye sahip çocukların tedavisine yönelik lojistik ve geleneksel yaklaşımlar ciddi şekilde sekteye uğramış ve değişmiştir. Geniş çaplı işgal öncesinde bile, Ukrayna’da, esas olarak Sovyet döneminden kalan sağlık sistemi etkisi nedeniyle, dudak ve damak yarıklarının yönetiminde uzmanlaşmış merkezlerde iyi kurulmuş, multidisipliner bir yaklaşım eksikti.
Yöntemler: Ukrayna’da dudak ve damak yarığıyla doğan çocuklara ait güncel doğum oranı verilerinin analizi, sıkıyönetimin doğum oranları üzerinde önemli bir etkisi olduğunu göstermektedir. Ülkenin demografik durumu, savaşın süresiyle yakından ilişkilidir. Bu eğilime katkıda bulunan faktörler arasında doğum oranlarının düşmesi, yüksek ölüm oranları, özellikle yerel topluluklarda kaliteli sağlık hizmetlerine sınırlı erişim, mülteci kitlesinin toplu göçü, geçici olarak işgal altındaki bölgelerdeki olumsuz ekonomik göstergeler ve bu bölgelerde yaşayan nüfusa ilişkin kapsamlı veri eksikliği yer almaktadır.
Bulgular: Tüm bu koşullara rağmen, son yıllarda canlı doğumlar arasında orofasiyal yarıkların görülme sıklığı nispeten sabit kalmış, %0.091 ile %0.1 arasında değişmiştir. Uluslararası ortakların, özellikle Türkiye halkının desteği sayesinde, savaş koşullarında bile dudak ve damak yarığı olan hastalara yüksek kaliteli tıbbi bakım sağlamaya devam edebilmişizdir.
Sonuçlar: Bu sunum, hükümetin, yarık hastalarının tedavisi için güvenli bölgelerde iyi bir lojistik sistem ve kapsamlı yardım mekanizmaları oluşturmasının önemine işaret etmektedir. Bu önlemler, maliyetlerin hafifletilmesini sağlayacak ve savaş sonrasında uluslararası ortakların desteğiyle Ukrayna’da sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesinde önemli bir rol oynayacaktır.
ÖZET
Giriş: Maksiller hipoplazi, yarık ve kraniyofasiyal hastalarda sık görülen bir sorundur. Literatür, erken tedavinin hızla tekrarladığını göstermiştir. Ancak, belirli fonksiyonel problemler mevcutsa, erken maksiller protraksiyon yine de düşünülebilir. Öte yandan, büyüme zirvesine daha yakın uygulanan maksiller protraksiyon tekniğinin uzun vadeli sonuçlarının stabil olduğu gösterilmiştir. Bu nedenle, amaç yalnızca oklüzal/estetik düzeltme ise, geç bir yaklaşım tercih edilebilir.
Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmayı üç gruba ayırdık:
Sonuç: Bulgularımız, maksiller hipoplazinin erken düzeltilmesinden sonra iskeletsel relaps beklenmesine rağmen, işitme veya solunum bozukluğu gibi fonksiyonel problemleri olan hastalarda daha karmaşık tedavilerden kaçınmak için erken müdahalenin bir endikasyon olabileceğini göstermektedir. Öte yandan, maksiller hipoplaziye bağlı oklüzal ve estetik problemleri düzeltmek için büyüme zirvesinden sonra MART uygulanmasının, çift menteşeli genişletici ile birlikte kullanıldığında, daha stabil uzun vadeli sonuçlar sağladığı görülmektedir. Bu tekniğin özellikle kadın hastalarda nihai ortognatik cerrahi ihtiyacını önemli ölçüde azalttığı gözlemlenmiştir. Genellikle cerrahi için seçilen aşırı şiddetli hastalarda, kısa bir süre uygulanan dış rijit protraksiyon (RED), cerrahi olmayan sütüral distraksiyona olanak tanıyabilir ve bu hasta grubundaki tedavi yükünü azaltabilir.
Maria Costanza Meazzini, Milano’daki Santi Paolo e Carlo Hastanesi’nde bulunan CLP Merkezi’nde ve Monza’daki IRCCS San Gerardo Hastanesi, Kraniyomaksillofasiyal Cerrahi Departmanı’nda, Kraniyofasiyal anomaliler konusunda Bilimsel Direktör ve Ortodonti danışmanı olarak görev yapmaktadır.
Milano Üniversitesi’nde, Maksillofasiyal Cerrahi ve Ortodonti ihtisas programlarında Kraniyofasiyal Anomaliler alanında Misafir Profesör olarak ders vermektedir.
2019-2024 yılları arasında Avrupa Yarık Dudak ve Damak Kraniyofasiyal Derneği (ECPCA) Başkanı olarak görev yapmış olup, şu anda Başkan Yardımcısıdır ve Avrupa Referans Ağı (ERNs) temsilcisidir.
Ortodonti ve Dentofasiyal Ortopedi uzmanlık eğitimini tamamlamış olup, 1995 yılında (1991-1995) Harvard Üniversitesi’nde Tıp Bilimleri Yüksek Lisans derecesi almıştır. 1996 yılında Illinois Üniversitesi, Chicago’da Kraniyofasiyal ve Cerrahi Ortodonti Burs Programını tamamlamış ve kraniyofasiyal alanında ek eğitim almak amacıyla Taipei’deki Chung Gung Memorial Hastanesi, Tokyo Tıp-Diş Hekimliği Üniversitesi (Tokyo) ve Gea-Gonzalez Hastanesi (Mexico City)’nde üçer aylık stajlar yapmıştır.
This presentation assesses the effectiveness of surgical treatment (ES) and the quality of follow-up (QF) by tracking the number of surgeries and global assessments across various age groups until adulthood.
In our EMRFA, patients are classified using a scoring system based on cleft severity and a score system for outcomes based on postsurgical defects. We analyse the lip-nose area separately from the palate. We classify ES as “low” when the number of surgeries exceeds the average and “high” when excellent or good outcomes are achieved with fewer surgeries.
Among the 1,600 patients in our EMRFA, 1,320 have cleft lip and palate, including 214 patients aged 18 to 30. In our protocol, we consider as good efficacy for the surgery of lip-nose: 2 surgeries for mild cases, 3 for moderate cases, 4 for severe cases, and 5 for very severe cases. For palate surgery, an average of 2 surgeries is considered good ES.
The QF is classified as excellent when the patient has 3 or more global assessments (GA) and at least 2 of these are completed across all specialties; very good for 2 GA, with at least one completed in every specialty; good for 2 or more GA, but incomplete; and poor follow-up if there is only 1 GA or less.
The norms for these two parameters will need refinements after a more detailed analysis and the idea may be applied to the other specialties -orthodontics, Speech Therapy, and ENT.
Professor Youri Anastassov is the Head of Plastic and craniofacial Unit of the Medical University Hospital in
Plovdiv, Bulgaria from 1996, where 90% of the cases with facial anomalies of the country are treated in the
last 20 years. He had a basic training in plastic surgery and facial anomalies with Professor Philippe Pellerin, Lille, France. Thesis “Clinical and laboratory studies in children with cleft lip and palate” in 1995 and
“Multidisciplinary treatment in patients with facial anomalies” -in 2009.
Founding member of the Association for facial anomalies -ALA, from 1996. ALA is partner with Smiletrain from 2000, ECO and Transforming faces- from 2009. ALA has built a national network for parents, speech therapists, feeding specialists, orthodontists, ENT doctors and an electronic medical record (EMR) for facial anomalies from 2010.
After graduating from Vefa High School in 1979, he began his medical education at Istanbul University Istanbul Faculty of Medicine. After graduating from the Faculty of Medicine in 1985, he began his compulsory service at the Amasya SSK dispensary. In 1987, he began his specialist training in the Department of Plastic and Reconstructive Surgery at Cerrahpaşa Faculty of Medicine and became a Plastic Surgery Specialist in 1993. In the same year, he began working as Chief Assistant in the Department of Plastic and Reconstructive Surgery at Cerrahpaşa Faculty of Medicine. In 1997, he was at the Houston MD Anderson Cancer Center in the United States. He received the title of Associate Professor in 1999 and Professor in 2008. He became Hand Surgery Specialist in 2011 and Maxillofacial and Facial Surgery Specialist in 2012. Between 2002 and 2023, he was the Head of the Department of Plastic, Reconstructive and Aesthetic Surgery, the Department of Hand Surgery and the Department of Facial and Maxillofacial Surgery.
He currently continues as the Head of the Department of Facial and Maxillofacial Surgery.
He is particularly interested in Pediatric Plastic Surgery, Congenital anomalies, and vascular anomalies, and has extensive experience in the surgical treatment of skin cancers and malignant melanoma. Prof. Dr. Yağmur Aydın has many national and international publications.
3D printing technology has introduced revolutionary innovations in the fields of medicine and dentistry. In the pre-surgical treatment of newborns with cleft lip and palate, Nasoalveolar Molding procedures play a critical role, significantly benefiting from this technology. Nasoalveolar Molding appliances produced with 3D printing offer patient-specific designs and high precision, thereby accelerating treatment processes and improving clinical outcomes. Compared to traditional laboratory procedures, this method provides shorter production times, and enhanced patient satisfaction. This presentation will evaluate the clinical applications of 3D- printed Nasoalveolar molding appliances, their contributions to treatment, and the future potential of this technology, considering current literature and clinical findings.
S. Kutalmış BÜYÜK
Ordu University, Faculty of Dentistry, Department of Orthodontics
After graduating from Atatürk University Faculty of Dentistry, S. Kutalmış BÜYÜK completed his doctorate education at Erciyes University Institute of Health Sciences, Department of Orthodontics and became an Orthodontic Specialist. In 2020, he received the title of Associate Professor in Orthodontics. He is currently working as a faculty member and head of the Department of Orthodontics at Ordu University Faculty of Dentistry. In 2023, he was one of the founders of 3DENTISTRY Girişim Eğitim Danışmanlık Araştırma Geliştirme Tasarım Sanayi ve Ticaret Limited Company, which is supported by TeknoPark, which produces 3D Printer technologies. S. Kutalmış BÜYÜK has more than a hundred articles on dentistry published in Science Citation Index- Expanded and other journals. Her main research interests are 3D Design in Orthodontics, 3D Printers in Dentistry, Nasoalveolar Molding Applications, Accelerated Tooth Movement Methods in Orthodontics and Orthodontic Clear Aligners.
Abstract:
Introduction: Cleft lip and palate are among the most common birth defects. This condition can lead to various issues in individuals born with a cleft, including problems with physical appearance, feeding, orthodontics, hearing, and speech. Approximately 20%-30% of individuals who undergo palate surgery may experience velopharyngeal dysfunction (VPD). VPD occurs due to the malfunctioning of the velopharyngeal mechanism, causing the air pressure that should enter the oral cavity to escape into the nasal cavity, resulting in nasal speech. When examining the etiology of VPD, it has been referred to by various terms such as velopharyngeal insufficiency, velopharyngeal incompetency, and velopharyngeal mislearning. As a consequence of obligatory and compensatory articulation errors due to VPD, speech production is affected in various ways. Surgical and/or orthodontic interventions or speech therapy are effective methods to address these issues.
Method: Based on this information, two adult cases diagnosed with VPD who applied to our unit will be presented as examples. These cases sought speech therapy following surgical interventionFor this purpose, the cases were examined through transoral examination, perceptual assessment, and nasoendoscopy, and articulation tests were applied to evaluate speech production errors in detail. Each case received regular speech therapy once a week.
Results: In cases that sought therapy after surgical intervention, the therapy process ended with the generalization of accurate and intelligible speech production in spontaneous speech, with follow-up sessions continuing.
Conclusion: The correction of VPD can assist in improving compensatory articulation disorders due to participants achieving a more normal anatomy for velopharyngeal closure. These findings suggest that correcting VPD may reduce the amount of speech therapy required to treat compensatory articulation disorders. Looking at the literature, which generally focuses on younger age groups, the results of VPD surgery and subsequent speech therapy applied to older cases in our clinic show that older individuals should not be rejected for VPD surgery based on the assumption that they would not benefit from it due to their age.
Alveolar bone grafting in mixed dentition combined with orthodontic treatment is the gold standard for alveolar cleft reconstruction. The iliac corticocancellous bone is the widely accepted donor site. The main disadvantages are the unpredictability of the graft resorption rate, reoperations due to graft loss, and medial resorption of the graft causing notching in the cleft area.
To reconstruct the alveolar arch, rigid internal fixation with microplates and screws was performed using a corticocancellous bone graft harvested from the iliac bone. Bone graft success was evaluated at six to nine months postoperatively using the Enemark grading system and orthopantomography. All grafts were considered viable.
The surgical method is based on the idea of repairing like-for-like, one of the basic principles of plastic surgery. The primary goal was to ensure the cortical continuity of the maxillary alveolus. The graft revascularization was maximized by securing the bone graft from mobilization with rigid internal fixation and minimizing trauma to the recipient area. With this technique, it may be possible to prevent notching in the cleft area, maintain vertical height, and provide optimal conditions for tooth eruption and subsequent orthodontic treatment.
Cenk Demirdover graduated from Ege University Faculty of Medicine in 1995. He completed his training in Plastic, Reconstructive and Aesthetic Surgery at Dokuz Eylul University. He worked in the same clinic between 2007 and 2023 and is now in private practice.
Prof. Demirdover performs a wide spectrum of procedures including reconstructive microsurgery, hand surgery, maxillofacial surgery, congenital anomalies, transgender surgery, and aesthetic surgery.
He has been a Fellow of EBOPRAS (European Board of Plastic Reconstructive and Aesthetic Surgery) since 2004. He was the President of the EBOPRAS and the Turkish Society of Plastic Reconstructive and Aesthetic Surgery for 2022 and 2024. He is the Secretary General of ESPRAS (European Society of Plastic Reconstructive and Aesthetic Surgery) and a member of the Membership Committee of ISAPS (International Society of Aesthetic Plastic Surgery).
Prof. Demirdover is the Editor-in-Chief of the Turkish Journal of Plastic Surgery.
He is married and has one daughter.
Pierre Robin Sequence (PRS) is a clinical picture that can cause severe respiratory and feeding problems in the neonatal period and may require surgical and non-surgical treatments in the early period.
In this presentation, clinical experiences regarding the application of the Tübingen palatal plate, which is one of the non-surgical approaches in infants with PRS and was first described at the University of Tübingen in Germany, conventional and digital measurement methods used in plate production, design of the velar extension, radiological follow-up of the plate position and family feedback will be shared.
He completed his dentistry education at Istanbul University in 1992 and his doctorate in orthodontics at Marmara
University in 1999. He became associate professor in 2009 and professor in 2014. He worked as a faculty member at Marmara University between 2001-2008
and as the head of the orthodontics department at Dentistanbul
between 2010-2014. Since 2014, he has been working as the Head of the Department of Orthodontics at Okan University Faculty of Dentistry
.
Apart from current orthodontic treatment methods, digital workflow, lingual orthodontics, jaw joint disorders and orthognathic surgery, he works especially in the field of treatment of cleft lip and palate in the neonatal period.
It is one of the most common congenital anomalies of the head and neck region known since ancient times. Cleft lip and palate show their effects in the 7th-12th weeks of pregnancy. These anomalies occur under the influence of environmental and genetic factors (Gosa et al., 2017; Öztürk, 2017). Having a baby with cleft lip and palate causes significant problems in the lives of families (Martin & Greatrex-White, 2014; Gottschlich et al., 2018). It can lead to various consequences such as sucking and/or speech impairment, deafness, malocclusion, large facial deformity and severe psychological problems, all of which cause great stress on the family (Kaul, et al., 2017). In addition, cleft lip and palate can lead to malnutrition as it negatively affects feeding in the newborn (Kaul, et al., 2017). In order to meet all functional, aesthetic, social and psychological needs, these babies should receive professional nutritional help as soon as possible before surgical treatment. These babies who do not have swallowing problems have inadequate sucking functions because they cannot create pressure in the mouth due to anatomical defects (Reid et al., 2007). Therefore, the most important problem in babies with cleft lip and palate is feeding (Redford-Badwal et al., 2003). Nutritional deficiency prevents the baby from reaching the desired weight required for surgical repair (Duarte et al., 2016; Baylis et al., 2018) (Ize-Iyamu and Saheeb, 2011; Duarte et al., 2016; Goyal et al., 2012). This may lead to failure to maintain the normal growth and development of the infant (Baylis et al., 2018; Duarte et al., 2016).
It is necessary to cooperate with families with a holistic nursing approach to these infants in whom nutritional problems are a priority. Adequate nutrition and supporting the growth and development of infants is very important. This is mandatory in terms of providing the necessary support for the care of families and the baby (Burca et al., 2016). Although breastfeeding is the best method for feeding every healthy newborn, unfortunately, babies with cleft lip and palate cannot be breastfed (McKinney et al., 2016). In this case, expressed breast milk or formula foods can be given to the baby with the help of an appropriate method (Anastassov and Joos, 2001). It is also very important for mother-baby bonding that these babies who cannot be breastfed by their mothers receive nutrition education and counseling.
Some strategies and techniques can be used to ensure the nutritional success of nutrition education and counseling (Dailey, 2003; Peterson-Falzon et al., 2016; Masarei et al., 2007). Unfortunately, in studies conducted with nutrition methods in the literature, it was found that any of these methods alone is not sufficient (Bessell et al., 2011; Kartal Erdost & Gözen, 2021). In this case, some additional strategies and techniques can be applied to facilitate feeding and increase feeding success (Masarei et al., 2007; Dailey, 2013; Peterson-Falzone et al., 2016; Green & Resnick, 2021; Sırıken et al., 2021). Techniques such as placing the baby in a semi-sitting 45-60° upright position with pillow support for the trunk and head (Thomas, 2007; Sai Sankar et al., 2012), supporting the chin and cheek with the hand, lying down or side lying position can be applied (Katge et al, 2014; Burca et al., 2016; Eltayeb et al., 2022). To prevent excessive air intake and fatigue of the baby, methods such as frequent burping and limiting the feeding time to 20-30 minutes will be useful (Dailey, 2003; Peterson-Falzone et al., 2016; Turner et al., 2001).
Lütfi Eroğlu1, Engin Selamioğlu2, Ümit Eyüpoğlu3, Mehmet Berke Göztepe3, Yağız Berk Eroğlu4
1PrivatePractice, Istanbul
2Haliç University, Faculty of Medicine, Department of Plastic, Reconstructive and Aesthetic Surgery, İstanbul
3 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Faculty of Medicine, Department of Plastic, Reconstructive and Aesthetic Surgery, Samsun
4 Cumhuriyet Üniversitesi, Faculty of Medicine, Department of Plastic, Reconstructive and Aesthetic Surgery, Sivas
Objective: Asymmetry and depression of the alar base and nostril floor are common problems in cleft lip patients. This study aimed to elevate the alar base and nostril floor using a de-epithelialized musculocutaneous flap during primary cleft lip repair in patients with incomplete cleft lip and during lip revision surgery in patients with secondary cleft lip deformities.
Methods: Between 2012 and 2022, a total of 21 patients were retrospectively included in the study, consisting of 7 patients with primary unilateral incomplete cleft lip (mean age: 3.4 months) and 14 patients undergoing secondary cleft lip deformity surgery (mean age: 22.5 years). In primary cleft lip patients, a musculocutaneous flap de-epithelialized from the healthy side, and in secondary cases, a flap de-epithelialized from beneath the scar line, was placed subcutaneously to correct the depression deformity under the alar base and nostril floor. The effectiveness of the surgery was evaluated through clinical examination and patient photographs.
Results: The described surgical technique was found to be effective in achieving alar base symmetry and creating elevation in the nostril floor in all 21 patients, as assessed through clinical examination findings. The positive effects of the surgery were observed during the postoperative follow-up period.
Conclusion: In this study, successful outcomes were achieved in correcting the depression of the alar base and nostril floor using a de-epithelialized musculocutaneous flap in both primary unilateral incomplete cleft lip patients and those undergoing secondary surgery. We believe this is a useful, effective, and safe method for creating elevation of the nostril floor, achieving alar base symmetry, and improving aesthetic outcomes of cleft lip patients.
Keyword: alar base, cleft lip, de-epithelialized flap
References
1- Agarwal R, Bhatnagar SK, Pandey SD, Singh AK, Chandra R. Nasal sill augmentation in adult incomplete cleft lip nose deformity using superiorly based turn over orbicularis oris muscle flap: an anatomic approach. Plast Reconstr Surg. 1998 Oct;102(5):1350-7; discussion 1358-9. doi: 10.1097/00006534-199810000-00005. PMID: 9773989.
2- Nadjmi N, Amadori S, Van de Casteele E. Secondary Cleft Lip Reconstruction and the Use of Pedicled, Deepithelialized Scar Tissue. Plast Reconstr Surg Glob Open. 2016 Oct 25;4(10):e1061. doi: 10.1097/GOX.0000000000001061. PMID: 27826467; PMCID: PMC5096522.
3- Sherif MM. A Subcutaneous Alar Base (SCAB) flap to restore symmetry of the ala in primary cleft-lip nose repair. Ann Plast Surg. 2014 Dec;73(6):652-8. doi: 10.1097/SAP.0b013e3182858717. PMID: 24905135.
4- Wu D, Wang G, Ouyang N, Lin Y, Chen Y, Dai J. Subcutaneous C Shape Muscular Flap for Correcting the Depression of Alar Base in Affected Side in Patients With Unilateral Complete Cleft Lip/Palate During Primary Surgery. J Craniofac Surg. 2017 Jun;28(4):1078-1080. doi: 10.1097/SCS.0000000000003623. PMID: 28230602.
Various orthopedic methods have been used for many years to reduce the deformity caused by the cleft following birth in individuals with cleft lip and palate. The first modern applications started with Dr. Mc Neil, passive plates (Hotz), pin retention appliances and later the Nasoalveolar Molding approach, in which the nasal region was also shaped, and their modifications were introduced. Since the type and severity of cleft lip and palate can vary greatly in this population, the necessity for orthopedic molding is greater as cases progress from mild to severe. However, in severe cases, orthopedic molding becomes more difficult. Some changes may be required during the appropriate preparation and use of the appliance, especially presence of excessively protruded, rotated premaxilla or collapsed lateral segments. Therefore, orthopedic treatment applications in different cases, the expected benefits of this treatment and orthopedic treatment limits, and the limitations of nasoalveolar molding will be presented. In addition, the effects on midface growth in the long term and the problems that may be encountered during this treatment will also be discussed.
Prof. Dr. Elçin Esenlik graduated from Ankara University Faculty of Dentistry and received her doctorate in Orthodontics from Ankara University. While working at Süleyman Demirel University, she received the title of Associate Professor and Akdeniz University received the title of Professor. He takes part in many national and international scientific meetings as an invited speaker and moderator, and takes part in international projects as an executive and researcher. He has organized 3 international scientific congresses before. He takes part in social projects. There are 39 specialty and doctoral theses conducted and completed under his supervision. He has trained over 100 experts. He is an active member of the ethics association in academia. He has more than 100 presentations in international congresses, more than 50 international publications and studies published in national journals. He has completed the treatment of thousands of patients so far and continues the treatment of more than a thousand active patients. He has focused on functional orthopedics, orthognathic surgery, distraction osteogenesis, accelerated tooth movement, cleft lip and palate and congenital anomalies.
Objective: Evaluating the patient as a team (Plastic surgery – Orthodontics-ENT) from the first visit to the final operation by determining the treatment plan in the complicated adult cleft lip and palate cases, and getting the best result.
Case: Existing deformities are exacerbated as the patient grows due to treated inadequately, inaccurately or healed with complications and lost to follow-up after primary cleft lip palate repair. Large fistulas cause speech impairment and lack of hygiene, while irregularities on the alveolus cause tooth loss. A deformity triggers the other and makes the treatment inconvenient. When the patient comes up in adulthood, correction of existing deformities may be possible with several operations. In our ‘cleft councils’ that we regularly perform monthly, we composed a treatment plan in challenging situations (which include wide palate fistulas, alveolar arch irregularities, intractable dentition, wide alveolar clefts, speech disorders, class III closure disorders accompanied by severe maxillary hypoplasia) to determine which time intervals the patient will have operations. With the help of treatment plan, patients and relatives are informed about the treatment period and the deformity is improved by the time without any interruption in treatment. The treatment of the patient becomes easier and the improvement of the self esteem has a positive effect on social life. By knowing which operation will be the next operation ensures that the patient will be able to be prepared correctly by the team without losing time. It is easy to have a certain treatment plan in the clinics where the assistant training and circulation is fast.
Conclusion: The treatment adaptation of the patients is improved and the team is able to understand easily the next step by the help of the determined treatment plan.
Key words: Alveolar cleft, cleft lip palate, large palatal fistula, maxillary hypoplasia
In 2004, he graduated from Kocaeli University Faculty of Medicine.
In 2010, he received his specialization and in 2020 his associate professorship. In the same year, he completed his Doctorate in Forensic Medicine at Istanbul University Forensic Medicine Institute and received the title of Doctor of Forensic Medicine (PhD). He continues his professional life as an assistant doctor (2004-2010, specialist physician (2011-2013), assistant professor (2013-2020) and associate professor (2020-present) at Marmara University Faculty of Medicine, Department of Plastic, Reconstructive and Aesthetic Surgery. In 2024, he graduated from IU AUZEF Sociology Department.
In the meantime;
Reconstructive microsurgery in the Department of Plastic, Reconstructive and Aesthetic Surgery at RWTH Aachen University for 3 months in 2008,
Breast, Face and Body Aesthetics at Sanctuary Clinic and Renato Saltz Clinic in America for 2 months in 2010,
Treatment of Cleft Lip and Palate at Seattle Children’s Hospital Craniofacial Clinic for 1 month in 2016,
In 2017, Craniosynostosis Treatment in the Craniofacial Department of Erasmus University of Rotterdam, the Netherlands for 3 months,
In 2018, he increased his experience in Maxillofacial Surgery and Orthognathic Surgery at St Georgies Hospital Maxillofacial Clinic.
In 2013, he received both National (TPRECD) and International (EBOPRAS) qualification certificates. In 2021, he received the title of FACS (Fellow of American Collage of Surgeons).
He is a member of the Ethics Committee of the Turkish Society of Plastic, Reconstructive and Aesthetic Surgery (TPRECD), a member of the Board of Aesthetic Plastic Surgery (EPCD), and a member of the Supervisory Board of the Reconstructive Microsurgery Association.
She is an active member of the Wound Care and Repair Association and Cleft Lip and Palate Association.
He is an active member of international associations such as American College of Surgeons, International Society of Aesthetic Plastic Surgery (ISAPS), American Cleft Palate Foundation, AO Craniofacial Surgery Foundation.
Areas of special interest; ‘Orthognathic surgery, Maxillofacial surgery, Maxillofacial surgery, Maxillofacial surgery, Cleft lip and palate, Congenital anomalies, breast and anterior chest wall reconstructions, Chronic wound treatment and repair, Aesthetic surgery.
Education
License
Faculty of Medicine Kocaeli University 1998-2004
Specialization in Medicine
Marmara University Faculty of Medicine, Department of Plastic, Reconstructive and Aesthetic Surgery 2004-2010
Duties Specialist Physician
Marmara University Faculty of Medicine, Department of Plastic, Reconstructive and Aesthetic Surgery 2011-2013
Faculty Member
Marmara University Faculty of Medicine, Department of Plastic, Reconstructive and Aesthetic Surgery 2013-present
Associate Professorship
Marmara University Faculty of Medicine, Department of Plastic, Reconstructive and Aesthetic Surgery 2020
Forensic Medicine Doctor
Istanbul University Institute of Forensic Medicine 2020
Sociology
Istanbul University Faculty of Open and Distance Education 2024
Background and Aims: Clefts of the lip and palate remain one of the most common congenital malformations. Bilateral cleft is considered the most complex form of the defect. Due to the military aggression of the Russian Federation that began in 2022 and continues to this day, logistics and the traditional approach to the treatment of children with this pathology have been significantly disrupted and altered. Even before to the full-scale invasion, Ukraine lacked a well-established, multidisciplinary approach to managing of cleft lip and palate in specialized centres, mainly due to the lasting influence of the Soviet-era healthcare system.
Methods: An analysis of the current birth rate data for children born with cleft lip and palate in Ukraine indicates that martial law has had a significant impact on birth rates. The country’s demographic situation is closely correlated with the duration of the war. Contributing factors to this trend include a declining birth rate, high mortality, limited access to quality medical care—particularly in local communities—mass emigration of refugees, negative economic indicators in the temporarily occupied territories, and the lack of comprehensive data regarding the population residing in these areas.
Results: Despite all the aforementioned conditions, the incidence rate of orofacial clefts among live births in recent years has remained relatively stable, ranging from 0.091% to 0.1%. Thanks to the support of international partners—particularly the people of Turkey—we have been able to continue providing high-quality medical care to patients with cleft lip and palate, even in wartime conditions.
Conclusions: This talk suggests the importance for the government to create a system of good logistic and complex help in safe regions for treating cleft patients. These measures will make it possible to alleviate the costs and which would play an important role in improving healthcare in Ukraine with help of international partners after the war will be finished.
ABSTRACT
Introduction: Maxillary hypoplasia is a frequent problem in cleft and craniofacial patients. The literature has shown that early treatment rapidly recurs, nevertheless, early maxillary protraction may still be taken into consideration, if specific functional problems exist. On the other hand, long-term results of the application of maxillary protraction technique applied closer to the peak of growth, have been shown to be stable. Therefore, a later approach might be considered if the objective is purely occlusal/esthetic.
Matherials and Methods: We subdivided this study in three groups.
Conclusion: Our results suggest that, even though skeletal relapse is expected after early correction of maxillary hypoplasia, there might be an indication in patients with functional problems, such as hearing or breathing disorders, to avoid more complex treatments. On the other hand, to correct the occlusal esthetic problem related to maxillary hypoplasia, it is advisable to wait till after growth peak and apply MART, with a double hinged expander, in order to obtain more stable long-term results. This technique seems to significantly reduce, especially in female patients, the need for final orthognatic surgery. In extremely severe patients, usually selected for surgery the addition of a short period of external rigid protraction (RED), may allow non-surgical sutural distraction, reducing burden of care even in extremely severe patients.
Maria Costanza Meazzini is Scientific Director and Orthodontic consultant for Craniofacial anomalies at the CLP Center, Operation Smile Italy, Santi Paolo e Carlo Hospital, in Milano and at the Department of Cranio-Maxillo Facial Surgery, IRCCS, San Gerardo Hospital, Monza, Italy.
She is Adjunct Professor in Craniofacial Anomalies for the residencies in Maxillofacial Surgery and Orthodontics, University of Milano.
She is Past-President (2019-2024) and now Vice President of the European Cleft Lip and Palate Craniofacial Association (ECPCA) and Representative and for the European Reference Network (ERNs).
She acquired a Specialty in Orthodontics and Dentofacial Orthopedics and a Master in Medical Sciences in 1995 (1991-1995, Harvard University). Completed a Cranio-Facial and Surgical Orthodontics Fellowship (University of Illinois at Chicago,1995-1996) in 1996 and did trimestral internships at Chung Gung Memorial Hospital (Taipei), Tokyo Medical-Dental University (Tokyo) and Gea-Gonzalez Hospital (Mexico City) for further craniofacial training.